https://www.istikbal.com.tr/marka/tinyhouse

Hüseyin Döngel


ORTADOĞUNUN ÇATIŞMA DİNAMİKLERİ -1

Suriye den Mısır a, Filistin den Yemen e birçok ülkede boyutları itibarıyla tüm coğrafyayı hatta tüm dünyayı etkileyen iç gerilim ve savaşlar yaşanıyor.


Öyle ki son yıllarda Ortadoğu ve çatışma kavramı âdeta birlikte anılır oldu. Ortadoğu’yu siyaseten sıcak tutan temel unsurlar, bölgenin kendine has özellikleri ile dış faktörlerin karmaşık etkileşimine dayanıyor. Bölgenin sahip olduğu bu nitelikler, kökü tarihten gelen siyasi, dinî, etnik, ekonomik ve psikolojik gerekçelerden tezahür ediyor. Bölgeye etki eden dış faktörler ise siyasi ve ekonomik gelişmeleri şekillendiriyor. İnsanlığın en eski yerleşim yeri olan Ortadoğu’nun binlerce yılda oluşmuş tarihî birikimi, bugünkü olayların zeminini hazırlayan temel referans olduğundan, günümüzde ortaya çıkan krizleri anlamada bu birikimin bütüncül biçimde ele alınması önem arz ediyor. Zira üç semavi dinin doğum yeri olan Ortadoğu bölgesindeki her bir gerilimde bu dinî ve tarihsel boyutun izlerini görmek mümkündür. Dinin oluşturduğu kültürel ve geleneksel yapı, Ortadoğu toplumlarının genetik şifrelerini meydana getirmekle kalmamış, birbirleri ile ilişkilerini de belirleyen temel rolü oynamıştır. Bu durumun en açık yansımaları, bu tarihsel mirasın birbirine fiziki olarak en yakın yaşadığı coğrafyalarda, özellikle de Filistin ve Lübnan da karşımıza çıkmaktadır. Bu tarihsel arka planın yanı sıra, bölgede süregelen çatışmaların son bir asırlık bölümünde, Batılı müdahalelerin rolü de unutulmamalıdır. İşgaller, katliamlar, kolonileştirme ve dayatmalarla somutlaşan bu müdahaleler, Osmanlı sonrasında, döneme damgasını vurmuştur. Bu dönemde aşağı yukarı 30 yıl gibi kısa bir sürede cereyan eden hadiseler Ortadoğu tarihinde etkileri bugün dahi süren köklü bir dönüşüme yol açmıştır.

Ortadoğu haritasının değiştiği bu süreç, öylesine köklü bir makas değişimini getirmiştir ki, bu yıllardan itibaren sadece Ortadoğu değil, tüm İslam dünyası ile Batı ilişkileri farklı bir düzleme evrilmiştir. Bu döneme damgasını vuran yeniliklerden biri, işgal altındaki Ortadoğu halklarının muhalefetine yeni ideoloji ve pratiklerin katılması olmuştur. İslamın siyasal söylemi yeniden yorumlanırken, bununla at başı giden milliyetçilik, işgal rejimlerine karşı örgütlenerek siyasi mücadeleye girişmiştir. Siyasi olayların tetiklediği hareketler ve modernizmle yüzleşmek zorunda kalan Ortadoğu, bu dönemde, tarihindeki en radikal düşünsel dönüşüme de maruz kalmış ve bu süreç yeni dünya görüşleri, felsefi akımlar ve bunlara dayalı siyasi hareketlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Önce, 16. yüzyıldan itibaren Avrupa nın askerî yükselişi, ardından 21. yüzyılda Ortadoğu da sömürge düzenleri kurulmasıyla gelen Batı eksenli dönüşüme Müslüman halkların verdiği tepkiler, sadece yeni düşünsel akımları ortaya çıkarmakla kalmamış, bugün bölgede çatışmanın tarafları durumundaki siyasal ve sosyal yapıların oluşmasında büyük rol oynayan modelleri de üretmiştir. Bu açıdan, Ortadoğu’daki siyasi dönüşümle paralel giden sosyal dönüşüm diğerinden çok daha köklü tarihsel kırılmalar meydana getirmiştir. Bu kırılmaların en önemlilerinden biri kuşkusuz İslami hareket kavramının ortaya çıkışıdır. Bölgede Osmanlı sonrasında kurulan vesayet rejimleri, Batı orijinli farklı ideolojilerden kendi muhaliflerini doğurmakla kalmamış, tarihsel bir potansiyel olarak İslami söylemin kendini yeniden üretmesini de sağlamıştır.

Toplumsal tabanını genişleten İslami tepkilerin milliyetçi veya sosyalist görünümlü vesayet rejimlerinin karşı hamleleri ile sindirilmesi, 1960 lardan itibaren daha çatışmacı bir söylem ve eyleme yönelimi getirmiştir. Çatışmacı grupların ortaya çıkışı, ne siyasi reform ne de rejim değişikliği getirmiş, hatta sorun sadece güvenlik meselesi olarak görüldüğünden, her müdahalede şiddetin dozu giderek artmış ve bugün eskisinden daha radikal gruplar ortaya çıkmıştır. Ortadoğu, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan Soğuk Savaş dengeleri ( 1945- 1990) içinde , daha az edilgen ama daha fazla bölünmüş bir görünüm arz ediyordu .1950’lerin ortasından itibaren Bağdat Paktı ile somutlaşan bu bölünmüşlük, Mısır ın başını çektiği milliyetçi/devrimci dalga ile Suudi Arabistan’ın başını çektiği muhafazakâr/statükocu söylem arasında kırılmalar yarattı. Bu bölünmüşlük, ABD ve Sovyetler Birliği taraftarlığı üzerinden bölge ülkelerinin birbirleriyle rekabetini ve kimi zaman da (Yemen iç savaşında olduğu gibi) vekâlet savaşlarını beraberinde getirmiştir.